43. Zuhruf Suresi Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir

1. Hâ. Mîm.[1]
2. Apaçık Kitaba yemin olsun ki
3. Şüphesiz biz akıl edesiniz diye onu Arapça bir Kur'an kıldık.[1]
4. O, katımızdaki Ana Kitap'tadır; yücedir, doğru hükümler içermektedir.
5. Siz haddi aşan kişiler oldunuz diye sizi zikr (Kur'an'la uyarmak)tan vaz mı geçelim?
6. Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.
7. Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ederlerdi.[1]
8. Biz bunlardan daha zorba olanları da helak etmiştik.[1] (Nitekim) öncekilerin örneği geçmiştir.
9. Onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan "Onları elbette güçlü olan, bilen (Allah) yarattı." derler.[1]
10. Yeri size beşik kılan ve doğru gidesiniz diye orada size yollar yaratandır.[1]
11. Gökten bir ölçüyle su indiren de O'dur. Biz onunla ölü şehri (toprağı) canlandırırız. Siz de (mahşer için) işte böyle çıkarılacaksınız.[1]
12. Bütün çiftleri yaratan,[1] size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var eden de O'dur.[2]
13. Böylece onların (hayvanların) sırtına binip (gemilerin) üzerlerine yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz diye: "Bunu bizim hizmetimize veren (Allah) yücedir, (yoksa) biz bunları (hizmetimize) yanaştıramazdık.
14. Şüphesiz ki biz sadece Rabbimize döneceğiz."
15. Onlar (müşrikler), kullarından bir kısmını O'nun (Allah'ın) bir parçası saydılar. Şüphesiz ki (müşrik) insan, apaçık bir nankördür.[1]
16. Yoksa (Allah) yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi seçti (ayırdı)![1]
17. Onlardan biri, Rahmân'a yakıştırdığı (kız çocuğu)yla müjdelenince öfkelenerek yüzü simsiyah kesilirdi.[1]
18. (Şöyle derdi): "Süs içinde yetiştirilip mücadelede açık olmayan (bir kız) mı (bana müjdeleniyor)?"
19. Rahmân'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların (meleklerin) yaratılışına şahit mi olmuşlar![1] Şahitlik (iddia)ları yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
20. Dediler ki: "Rahmân dileseydi, biz onlara tapmazdık."[1] Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar yalandan başka bir şey söylemeyenlerdir.
21. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar![1]
22. Hayır! "Şüphesiz ki babalarımızı (böyle) bir din üzerinde bulduk; biz de onların izleri üzere gidenleriz." dediler.
23. Senden önce de hangi şehre uyarıcı göndermişsek oranın şımarıkları[1] mutlaka "Şüphesiz ki babalarımızı (böyle) bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyanlarız." derlerdi[2]
24. (Elçi) "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine de bana uymaz mısınız?)" deyince, onlar "Doğrusu biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz!" demişlerdi.[1]
25. Biz de onlardan intikam almıştık.[1] Bak yalanlayanların sonu nasıl olmuştu!
26. Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım!
27. Ancak beni yoktan yaratan (Allah) başkadır! Şüphesiz ki O, beni doğru yola ulaştıracaktır."[1]
28. (Allah) bunu (İbrahim'in bu sözünü), ardından geleceklere devamlı kalacak bir söz olarak bıraktı ki (insanlar gerçeğe) dönsünler.
29. Doğrusu, bunları da atalarını da kendilerine gerçek ve onu apaçık (tebliğ eden) bir elçi gelinceye kadar barındırdım.
30. Kendilerine o gerçek (vahiy) gelince "Bu bir büyüdür; şüphesiz ki biz onu inkâr edenleriz!" dediler.
31. (Devamla:) "Bu Kur'an, iki şehirden bir(er) büyük adama indirilmeli değil miydi?"[1] dediler.
32. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar![1] Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden hayırlıdır.
33. İnsanların küfürde birleşmiş tek bir ümmet olma (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
34. Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (gümüşten yapardık).
35. (Onlara çeşitli) ziynetler (verirdik). Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise Rabbinin katında muttakîlere (duyarlı olanlara) özeldir.[1]
36. Kim Rahmân'ın zikrine (Kur'an'a) karşı kör davranırsa (ondan yüz çevirirse), yanından ayrılmayan bir şeytanı ona sardırırız.[1]
37. Şüphesiz ki bu (şeyta)nlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.[1]
38. (Arkadaşı), bize (huzurumuza) gelince (şeytana) "Ah, keşke benimle senin aranda iki doğular kadar uzaklık olsaydı; ne kötü arkadaşmışsın!" diyecektir.
39. Haksızlık ettiğiniz için (pişmanlığınız) bugün size hiçbir yarar sağlamayacaktır. Şüphesiz ki siz azapta ortaksınız.[1]
40. Sağırlara sen mi duyuracaksın veya körleri ve apaçık sapkınlıkta olanları sen mi doğru yola ulaştıracaksın![1]
41. Biz seni onlardan alıp götürsek de şüphesiz ki onlardan intikam alırız.[1]
42. Veya onlara vadettiğimiz (azabı) sana gösteririz. Şüphesiz ki bizim onlara gücümüz yeter.
43. Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl![1] Elbette sen doğru yoldasın.
44. Şüphesiz ki o (Kur'an), senin ve kavmin için (gerçeği) hatırlatan (öğüt)tür. İlerde ondan sorgulanacaksınız.[1]
45. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! "Rahmân'ın peşi sıra tapılacak ilahlar (edinin." diye) emretmiş miyiz!
46. Yemin olsun ki biz Musa'yı delillerimizle Firavun'a ve yöneticilerine göndermiştik de (Musa) "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim." demişti.
47. Onlara delillerimizi getirince hemen onlara gülmüşlerdi.[1]
48. Onlara gösterdiğimiz her bir delil, kardeşinden (diğerinden) daha büyüktü. (Gerçeğe) dönsünler diye onları azapla yakalamıştık.[1]
49. (Musa'ya) şöyle demişlerdi: "Ey büyücü![1] Sana verdiği söze göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz."
50. Onlardan azabı her kaldırdığımızda hemen sözlerinden dönmüşlerdi.
51. Firavun, kavmine seslenip şöyle demişti: "Ey kavmim! Mısır'ın hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? (Hâlâ gerçeği) görmüyor musunuz?
52. Yoksa ben kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu (adam)dan daha hayırlı değil miyim?[1]
53. Ona altından bilezikler verilmeli veya beraberinde melekler[1] gelmeli değil miydi?"[2]
54. (Firavun) kavmini küçümsemiş, onlar da kendisine boyun eğmişti. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkmış bir toplumdu.
55. Böylece bizi öfkelendirdiklerinde onlardan intikam almış,[1] hepsini (denizde) boğmuştuk.
56. Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve ibretlik örneği kılmıştık.
57. Meryem oğlu (İsa, Kur'an'da) bir örnek olarak anlatılınca, kavmin(den bazıları) hemen sevinç çığlıkları atmaya başlamışlardı.[1]
58. (Müşrikler) "Bizim ilahlarımız mı hayırlı, yoksa o mu?" demişlerdi. Bunu sana ancak tartışmak için söylemişlerdi. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur.
59. O (İsa), kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek (delil) kıldığımız bir kuldan başkası değildir.
60. Dileseydik içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
61. Şüphesiz ki o, (Son) Saat için bir bilgidir.[1] Ondan şüphe etmeyin ve bana uyun![2] Bu doğru yoldur.
62. Sakın şeytan, sizi (doğru yoldan) engellemesin! Şüphesiz ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.[1]
63. İsa, apaçık delillerle geldiği zaman şöyle demişti: "Ben size elbette hikmet (doğru hükümler) getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size elbette açıklayacağım. Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun ve bana itaat edin!
64. Şüphesiz ki Allah -yalnızca O- benim de Rabbimdir; sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin! Doğru yol budur."[1]
65. (Çeşitli) gruplar (İsa hakkında) kendi aralarında ayrılığa düştüler. Elem verici günün azabı nedeniyle zalimlerin vay hâllerine![1]
66. Onlar, farkında değillerken o (Son) Saat'in kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar![1]
67. O gün, muttakîler (duyarlı olanlar) dışında dostlar birbirlerine düşman kesilirler.
68. Ey kullarım! Bugün size korku yoktur; siz üzülmeyeceksiniz de!
69. Onlar ayetlerimize inanan ve müslüman olan (kullar)dı.
70. (Cennetliklere şöyle seslenilecektir:) "Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete girin!"[1]
71. Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılacaktır. Orada, canlarının istediği,[1]gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Siz orada ebedî kalacaksınız.
72. (Onlara) "İşte yaptıklarınıza karşılık size miras olarak verilen cennet budur.[1]
73. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz." (denecektir).
74. Şüphesiz ki suçlular cehennem azabında ebedî kalıcıdır.
75. Azapları hafifletilmeyecektir.[1] Onlar orada (kurtuluştan) ümit kesmişlerdir.
76. Biz onlara haksızlık etmedik fakat kendileri haksızlık edenlerdi.
77. (Cehennemdekiler:) "Ey (mahşer meleği) Mâlik![1] Rabbin bizim hakkımızda (ölüm) hükmünü versin!" diye seslenmiş, o (Mâlik) de "Şüphesiz ki siz böyle kalacaksınız!" demiş (olacak)tır.
78. Biz size elbette gerçeği getirmiştik fakat çoğunuz gerçek(ler)den hoşlanmıyorsunuz.
79. Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler! Doğrusu kararlı olan biziz!
80. Yoksa onlar, sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Aksine yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadır.[1]
81. De ki: "Rahmân'ın herhangi bir çocuğu olsa(ydı), elbette (ona) kulluk edenlerin ilki ben olur(d)um!"
82. Göklerin ve yerin Rabbi, arşın da Rabbi olan (Allah) onların yakıştırdıklarından yücedir.
83. Sen (şimdilik) bırak da kendilerine vadedilen günlerine kavuşuncaya kadar (boş işlere) dalsınlar, oynasınlar.
84. Gökteki ilah da O'dur; yerdeki ilah da. O, doğru hüküm verendir, bilendir.
85. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin otoritesi sadece kendisine ait olan (Allah) ne yücedir! O (Son) Saat'in bilgisi, yalnızca O'nun katındadır.[1] Hepiniz yalnızca O'na döndürüleceksiniz.
86. O'nun peşi sıra yalvardıkları varlıklar, şefaat (yetkisine) sahip olamazlar. Ancak bilerek gerçeğe şahitlik eden (melek)ler hariç![1]
87. Onlara "kendilerini kimin yarattığını." sorsan elbette "Allah." derler. Nasıl da (gerçeklerden) döndürülüyorlar![1]
88. (Peygamber'in:) "Ey Rabbim!" demesine yemin olsun ki şüphesiz ki bunlar iman etmeyen bir toplumdur.[1]
89. (Şimdilik) onlardan yüz çevir ve (onlara) "Selam!" de! İleride (gerçeği) bilecekler!
Ayetbul | Kuran Mealleri | Quran | Mehmet Okuyan meali | Zuhruf suresi